Kaynakların Sınırlılığı ve İnsan Davranışının Ekonomik Yüzü
Bir ekonomist için her karar, sınırlı kaynakların nasıl dağıtılacağıyla ilgilidir. Zaman, para, dikkat ve duygusal enerji… Bunların her biri tıpkı ekonomik mallar gibi kıt kaynaklardır. Bu çerçeveden bakıldığında, insan davranışlarının çoğu aslında birer “yatırım kararıdır.” Peki, bireyler neden bazı duygusal tepkileri seçer, neden bazıları sürekli sahnede olma isteğiyle hareket eder? Bu noktada psikolojinin derinliklerinde yer alan histrionik kişilik bozukluğu (HPD) ekonomik bir gözle incelendiğinde, hem bireysel hem de toplumsal ölçekte “kaynak tahsisi hatalarının” ilginç bir örneğini sunar.
Histrionik Kişilik Bozukluğu: Dikkat Ekonomisinin Bir Ürünü
Duygusal Sermaye ve Görünürlük Yarışı
Modern ekonomilerde bilgi, veri ve dikkat; en değerli sermaye türleri haline gelmiştir. “Dikkat ekonomisi” olarak adlandırılan bu dönemde, bireyler görünürlük kazanmak için rekabet eder. Histrionik kişilik bozukluğu olan kişiler, tam da bu dikkat piyasasında sürekli talepkâr davranan, “görünürlük arzını” artıran bireylerdir. Duygularını dramatize eder, çevresinden onay ve ilgi bekler, çünkü dikkat onlar için bir tür ekonomik kazançtır. Bu davranış, psikolojik bir rahatsızlığın ötesinde, rekabetçi sosyal ortamın ürettiği bir “duygusal piyasa refleksi” olarak da okunabilir.
Kimlerde Görülür?
Ekonomik açıdan bakıldığında, histrionik kişilik bozukluğu daha çok “belirsizlik ve rekabetin yüksek olduğu” sosyal-ekonomik ortamlarda daha sık görülür. Dikkat çekmek, fırsatlara ulaşmanın bir yolu haline geldiğinde, bireyler duygusal enerjilerini sahne performansına dönüştürür. Bu nedenle HPD, genellikle aşağıdaki profillerde ortaya çıkma eğilimindedir:
– Rekabetin yoğun olduğu sektörlerde çalışan bireyler: Reklam, medya, moda, sosyal medya gibi alanlarda, görünürlük ekonomik değer üretir. Bu ortamlarda kişi “rol yapmayı” hayatta kalma stratejisi olarak benimseyebilir.
– Ekonomik güvencesi zayıf bireyler: Kaynak kıtlığı, insanları duygusal kaynaklarını daha agresif kullanmaya iter. İlgi, bir “geçim aracı” haline gelir.
– Toplumsal olarak ödüllendirilen dışa dönük davranışlara sahip kişiler: Eğer toplum dikkat çekmeyi teşvik ediyorsa, bu kişilik örüntüleri ekonomik ödüllerle güçlenir.
Davranışsal Ekonomi Perspektifinden HPD
Duygusal Getiri Maksimizasyonu
Bir yatırımcı nasıl risk ve getiri dengesini gözetiyorsa, histrionik kişilik yapısına sahip birey de “duygusal getiri” peşindedir. İlgi, onay ve beğeni; onların psikolojik portföylerinde yüksek getirili varlıklardır. Ancak bu yatırımın sürdürülebilirliği düşüktür. Çünkü dikkat, tıpkı piyasadaki likidite gibi dalgalanır. Bu bireyler sürekli yeni “duygusal kampanyalar” başlatarak ilgi çekmeye çalışır — tıpkı şirketlerin sürekli reklam yapması gibi.
Piyasa Dengesizliği ve Sosyal Maliyetler
Bir toplumda bireylerin önemli bir kısmı dikkat ve onay talebine yönelirse, bu durum “duygusal enflasyon” yaratır. Herkes dikkat çekmeye çalıştığında, dikkat kıtlaşır. Böylece samimiyetin değeri düşer, iletişim maliyetleri artar. Bu durum, toplumsal refahın azalmasına yol açar; çünkü güven, iletişim ve üretkenlik gibi sosyal sermaye unsurları zayıflar.
Makroekonomik Düzeyde Duygusal Davranışlar
Tüketim Toplumu ve Kimlik Üretimi
Histrionik kişilik örüntüleri, tüketim toplumunun kimlik yaratma mekanizmalarıyla da doğrudan ilişkilidir. Reklamlar ve sosyal medya, bireylere sürekli olarak “fark edilmenin” ekonomik ve sosyal ödüllerini sunar. Bu ortamda insanlar, duygusal kimliklerini tıpkı finansal portföyleri gibi yönetmeye başlar: dikkat çekici, hızlı ve riskli.
Politik Ekonomi Bağlamında
Dikkat çekme davranışları, politik arenada da karşılığını bulur. Popülist liderler, histrionik bireylerle benzer bir strateji izler: duygusal retorik, dramatik söylem ve kalabalıkları manipüle eden sahne performansları. Bu da gösteriyor ki, bireysel düzeydeki histrionik eğilimler, makro düzeyde toplumsal dinamikleri ve demokratik süreçleri etkileyebilir.
Geleceğe Dair Ekonomik Senaryolar
Dijitalleşmenin artmasıyla birlikte dikkat ekonomisinin doygunluğa ulaşması, histrionik davranışların ekonomik getirilerini azaltabilir. Geleceğin toplumlarında “sessizlik” ve “içsel denge” daha değerli hale gelebilir. Bu, ekonomik sistemlerde yeni bir “duygusal sürdürülebilirlik” anlayışını doğurabilir. Tıpkı çevresel sürdürülebilirlikte olduğu gibi, insanların da psikolojik kaynaklarını korumaları gerekecektir.
Sonuç
Histrionik kişilik bozukluğu sadece bir psikolojik fenomen değil; aynı zamanda modern ekonomilerin görünürlük ve tüketim odaklı yapısının bir yansımasıdır. Ekonomik kararların duygusal temelleri, piyasa davranışlarını şekillendirir. Bu nedenle, geleceğin ekonomistleri yalnızca sermaye akışlarını değil, dikkatin, duyguların ve kimliğin ekonomisini de analiz etmek zorunda kalacaklardır.